8 Kasım 2013 Cuma

Bebekle Yurt Dışı

Kaanla ilk tatilimizi, Kaan 5. ayını doldurduğu zaman, Çeşme – Cunda – Assos – Çanakkale şeklinde planlamıştık. Bu dönemde Kaan sadece anne sütü aldığı için pek zorlanmamıştık. Bu tatili belki başka bir yazıyla daha yazarım ama şimdi ilk yurt dışı tatilimizden bahsedeceğim :)

Kaan’ın 1. yaşını doldurmasına 2 hafta kala bir İspanya seyahati planlamıştık. Aslında dönem olarak işlerimizin çok yoğun olduğu bir döneme denk gelmişti bu tatil ama her şeyi önceden ödediğimiz için iptal etme şansımız olmamıştı. Hatta normalde Nisan sonunda gidecektik ama babamın tiroid ameliyatı tam uçuş tarihimize denk geldiği için 2 hafta erteleyerek, 14 Mayıs tarihinde uçtuk Barcelona’ya.

Giderken Kaan :(
Kaan 11 buçuk ay boyunca bir kere bile ateşlenmemişti ve genel olarak da kolay bir bebek olmuştu. Gelin görün ki, Ankara’dan uçağa bindiğimiz anda yanmaya başladı. Gerçi annemin söylediğine göre gün içerisinde de halsizmiş. İstanbul'a indiğimizde, artık elimi yakacak kadar yanıyordu oğlumun alnı, eşimle beraber hemen havaalanındaki kliniğe gittik. Bu arada siz siz olun yanınıza termometre almadan yola çıkmayın, yoksa bizim gibi her yerden termometre almak zorunda kalırsınız, daha da kötüsü alacak yer bulamazsınız. Klinikte doktor ateşi bir ölçtü, 39,5 derece! O an nasıl bayılmadım halen anlamış değilim. Doktor nereye gidiyorsunuz, ne kadar kalacaksınız, şöyle böyle derken, bir fitil verdi Kaan’a. Bir antibiyotik yazdı, bir de Calpol ve Dolven. Havaalanında eczaneden ilaçları ve termometreyi temin ettik ve koşa koşa elimizde poşetler, çantalar, alkollü bezlerle uçağa son anda yetiştik. Uçaktaki yerimiz çok rahattı neyse ki ve yolculuk boyunca oğlumuz eşim ve benim aramdaki boş koltukta paşalar gibi uyudu. Bu sırada ateşi de düşmüştü.

İlk iki gün böyle gezdik, hem yağmurdan
hem rüzgardan korunduk 
Barcelona’ya indiğimizde gece yarısı olmuştu ve hava maalesef yağmurluydu. Önceden planladığımız şekilde otelimize vardık. Kaan’ın ateşi maalesef yeniden çıkmıştı :( Şurupları verip uyuttuk Kaan’ı, aramıza yatırdık. Gece boyunca sık sık kontrol ettik. Gece 3 gibi yeniden yanmaya başladı, tekrar bir fitil, alkollü bezler, yeniden uyku. İlk gecemiz böyle geçti, ertesi sabah biraz daha keyfi yerindeydi. Her zamanki gibi kahvaltısını yaptırdım. Ve evet tabii, peynirinden bisküvisine varana kadar herşeyi Türkiye’den götürdüm :) Yumurta hariç :) Kaan’ın kahvaltısı bittikten sonra attık kendimizi Barcelona sokaklarına ama o da nesi, hava yine yağmurlu! Bu arada kaldığımız otellerin hepsi, apart şeklinde daireler oldu. Bunun sebebi ise tabii ki Kaan :) Mutfaklı olması bizim için çok iyi oldu, hatta böyle bir yer bulamadığımız için Granada’da normal otelde kalmak zorunda kaldık da, bir gece bile olsa perişan olduk, düzenimiz bozuldu direk. Neyse gelelim havanın yağmurlu olmasına, yanımızda Maclaren Techno XT  baston pusetimiz ve yağmurdan koruma örtüsüyle, oğlumuzun keyfi yerindeydi, biz de o kadar önemli değildik zaten, erimezdik ya :) Küçük bir kafede karnımızı doyurup gezimize start verdik. Gezinin içeriği ile ilgili yazıları ayrıca yazacağım inşallah.

Sonraki günler keyfimiz yerine geldi :)
Kaan ilk gün biraz durgundu. Yemek konusunda genelde emzirdim ya da hazır mama yaptım maalesef. Zaten Kaan 1 yaşını geçene kadar doğru dürüst bir şey yemedi, sürekli emmek istiyordu. Bunun dışında ben de yanımda tarhana götürmüştüm giderken, bazen tarhana çorbası, bazen mama, çoğunlukla anne sütü şeklinde güzelce idare ettik. Meyveleri saymıyorum tabii ki. Sabah kahvaltılarını da atlamadık hiç. Toplamda Barcelona 5, Valencia 2, Granada 1, Sevilla 2 ve Madrid 2 olmak üzere 12 gün kaldık. Bu süre boyunca Kaan sadece ilk 2 gün biraz durgundu. Bu tatilimizin önceki tatillerimizden tek farkı da şu oldu: normalde uyandıktan sonra yarım saat içerisinde dışarı çıkıyorsak, Kaanla 2 saat sürdü çıkışımız :) Gezerken Kaan hep pusetteydi, zaten daha yürümeye de başlamadığı için arabasında tutmak hiç zor olmadı. Yağmurlu olduğu zamanlarda da, yağmurdan koruyucu örtü işimizi gördü. Kanguruyu neredeyse hiç kullanmadık. Sadece Gaudi’nin evlerini (Casa Battlo ve Casa Mila) gezerken merdivenlerden çıkaramadığımız için kullandık kanguruyu ama onda da Kaan hiç rahat etmedi, kucağımıza alsak daha iyiydi direk. Bu arada kangurumuz ErgoBaby' nin son derece talep gören bir kangurusuydu ama bizde pek işe yaramadı maalesef. İnşallah ikinciye :)


Dönerken Kaan :)
Çocukla yurt dışı hiç zor değil anlayacağınız, hatta daha eğlenceli bence :) Uçak yolculuğuna gelince; Kaan doğuştan beri alışık zaten uzun uçuşlara, giderken hasta olduğu için hep uyudu. Ama dönerken son derece enerjisi yüksekti :) Hatta çok uykusu olmasına rağmen sürekli oynadı kendi kendine hiç uyumadı ama huysuzluk da etmedi neyse ki :) Uçağımız İstanbul'da Ankara için aktarma yapınca, ikinci uçuşumuza direk gözleri kapalı başladı ama bu uyku da uçuş kısa olduğu için kısa sürdü :)Kaan 11 aylıkken, yani henüz tam olarak yürümüyor ve ek gıda almıyorken, rahat bir tatil olmuştu. Bilmem şimdi gitsek bu kadar rahat olur mu :)

24 Ekim 2013 Perşembe

İşte bu bizim doğum hikayemiz :)

Doğum hikayemizi anlatmadan önce biraz hamilelik sürecimden bahsedelim :)

Genel olarak sorunsuz bir hamilelik geçirdim diyebilirim. 30 + 1 de doğum için yakın bir arkadaşımla da beraber Amerika yollarındaydım, daha doğrusu semalarında :) Chicago’da kardeşimle beraber kaldık. O dönem kardeşim de orada dil eğitimi alıyordu ve ben direk hazıra kondum :) Annem hamileliğim 35. haftasında, eşim ise 39. haftasında doğuma 10 gün kala gelecekti. Her ikisinin gelişini de beklemek ciddi anlamda bir stres oldu benim için. İnsanın doğum sırasında yanında annesinin olmasının ne kadar güzel ve şükredilecek bir şey olduğunu doğum zamanında anladım gerçekten. Bu arada Amerika'da doğum ile ilgili tecrübe ve deneyimleri başka bir yazıda paylaşacağım inşallah :)

Annemlerin (Babamla beraber geleceklerdi ve babam annemi bırakıp dönecekti) gelmesinden 1-2 gün önceki doktor kontrolünde bebeğimin boynuna kordon dolandığını öğrendim. Nasıl bir stres olduğunu tahmin edebilirsiniz. O an duyduğum panikle doktoruma da çok fazla ayrıntı soramadım; doğumu etkiler mi, tehlikeleri nelerdir vs. şeklinde. Eve gider gitmez nette araştırma yaptım ve çok fazla kötü senaryo ile karşılaştım maalesef. Bu arada annemle de telefonla konuştum ve durumu anlattım. Annem de boş durmamış Türkiye’deki doktorlarımı da aramıştı :) Neyse efendim, annem ve babam sonunda sağ salim ben doğurmadan yetiştiler :) 1 hafta gezdik, tozduk, yedik, içtik ve ben bolca yürüdüm! Babam artık uyarmaya başlamıştı yavaş, sakin, dinlen biraz diye. Velhasıl kelam babamın gidişinin ertesi günü olan doktor kontrolümde (37. Hafta) bebeğin doğum kanalına inmiş olduğunu öğrendik. Eşimin gelmesine henüz 2 hafta vardı ve 2 hafta dayanabileceğimden emin değildim ben maalesef. Bu yüzden gelişini 1 hafta önce çektik ve ben de 1 hafta boyunca yataktan kalkmadan yattım :) Canım annem biraz sıkıldı tabii bu dönem :) Yatakta geçirdiğim hafta başka bir doktor kontrolüm daha vardı ve çatı muayenesi yapılacaktı. Son derece acılı bir çatı muayenesinden sonra eve dönerken yolda WC’ye gitme ihtiyacı duydum ve bir miktar kanamam olduğunu farkettim. Yaşadığım stresi anlatmam mümkün değil. Serdar’ın gelmesine 2 gün vardı ve benim doğumum başlamıştı! Yani bence :) Hemen eve geldik, doktoru aradım o sırada hastası vardı cevap veremedi, acil bana geri dönmesini rica ettim sekreterden. Bu sefer de nişan olduğunu tahmin ettiğim şey geldi :) Anneme panikle hemen hazırlanmasını, doğumum başlayabileceğini söyledim :) Bu arada Serdar’ı da arayıp ortalığı ayağa kaldırmayı unutmadım tabii :) Neyse ben bu ruh hali içerisindeyken doktorum aradı ve çatı muayenesinden sonra kan gelebileceğini ve söylemediği için hatanın kendinde olduğunu söyleyerek beni rahatlattı. Ben tabii hemen yine yatağa atladım :) Su içmeye bile kalkmayarak ve ayrıca adaklar adayarak eşimi bekledim. (Bu arada doğumdan sonra hem eşim hem de ben her şeye adak adadığımız için 6 tane koyun kestirip dağıttırdık:)) Neyse ki 23 Mayısta eşim de ben doğurmadan sağ salim geldi :) Gelir gelmez de beni yürüyüşe çıkardı hadi bakalım artık doğur diye :) 24 Mayıstaki doktor kontrolünde 1,5 cm lik açılma görüldü, bu arada ben yine pek hoş olmayan bir alttan muayene daha geçirdim. Bu sefer de bende başladı doğum korkusu :) Daha doğmasın, 10 Haziran’ı beklesin, hazır değilim vs şeklinde geçiyordu günlerim :) 28 Mayıs 2012 mayıs ayının son Pazartesi Memorial Day sebebi ile resmi bir tatil günüydü Amerika’da, biz de hep beraber pikniğe gitmiştik. Burada da annem ve arkadaşım beni deli gibi yürüttüler. Hatta ben diyordum ya işte kendimi yorgun hissediyorum yeter vs yok devam ettiriyorlar :) Neyse akşam eve geldik, normalde sabahları alırım ama o gün akşamdan bir duş aldım. Tam duştan çıktım giyindim derken birden bir baskı hissettim rahmimde, hatta 15-20 saniye de durdum, bişey olmadı. Girdik yatağımıza yattık :)

Sabah 4 gibi bir ıslaklık hissettim, dedim su mu acaba, gittim lavaboya daha fazla gelmeye başladı. Evet dedim suyum geldi, ama benden beklenmedik bir şekilde sakinim. Çıktım banyodan eşimi uyandırdım dedim suyum geldi benim hadi kalk :) Önce bi anlayamadı sonra fırladı bütün evi kaldırdı birden, herkes bir panik bir panik sormayın :) Hatta doğumdan sonra doktorum anlattığında baya güldük, eşim sabah doktorumu arayıp “Benim suyum, yok bizim, yani Tuğba’nın suyu geldi” şeklinde panik havasında bilgilendirme yapmış :) Doktorumuz Tuğba’nın mı Serdar’ın mı suyu geldi anlamadım diye baya dalga geçti :) Neyse biz atladık arabaya hastaneye doğru yola çıktık. Benim sakinliğim devam ediyor, bir yandan da tetikte bekliyorum acaba sancılar ne zaman başlayacak diye. Her an böyle şiddetli bir acıyla karnımı tutcam gibi hissediyorum. Derken hastaneye vardık, tekerlikli sandalyeler falan bir koşturma ama bende hala tık yok. Genelde alışık olduğumuz panik şeklinde hastaneye gelen hamilelerin aksine ben gayet sakin ve kikirdemeler eşliğinde giriyorum :) Hastanede önce beni bir odaya aldılar ve sadece 1 kişinin benimle gelebileceğini söylediler. Eşim geldi. Burada NST cihazına bağlanacakmışım. Önlüğümü giydim uzandım yatağa ve başladık sancı beklemeye. Bu arada saat 6 buçuğa geliyordu, bende hala sancı yok tabii. Sonra beni asıl doğumu yapacağım ve sonrasında kalacağım odaya aldılar ve sonunda annemler de yanıma geldi :) Saat 9 gibiydi, hemşire eğer sancım gelmezse suni sancı vereceklerini söyledi. Bu arada sık sık da eğer epidural istiyorsam bunu şimdiden söylememim iyi olacağını söylüyordu.(Burada benim inanılmaz bir bilgi eksikliğim ortaya çıkıyor; ben epidurali narkoz gibi bir şey sanıyordum, yani verecekler bir kere sonra etkisi yavaş yavaş geçmeye başlayacak. O yüzden de son anda alayım ki doğum anını hissetmeyeyim diye düşündüm kendimce. Ama gel gelelim öle değilmiş, epidural dediğimiz şey serum gibiymiş :) Yani neden kafamda kendi kendime böyle bir şey uydurduğumu ve hatta buna inandığımı hala anlayabilmiş değilim.) Epidural konusunda yanlış bilgimden dolayı epidural tekliflerini geri çevirmeye devam ediyordum :) Bu arada saat 12 oldu ve benim sancımı da arttırmaya başladılar derken ben dayanamayacağım duruma geldim ve dedim ki “Hadi gelsin epidural, hemen şu anda”. Bu sefer de efendim anestezi uzmanı sezeryana girmemiş mi, yok ortada. Ya diyorum suni sancıyı kesin bari, o da yok. O sırada bir ağrı kesici yaptılar bana ve etkisinin 2 saat (!) süreceğini söylediler. Saatlerimiz bu arada 14:00 ı gösteriyor. Hemen saate bakıyorum ki ne kadar rahat edeceğimi bileyim. Ağrı kesiciden sonra bir uyudum ama ne uyku, hayatımdaki en tatlı uyku! Sonra birden sancı yeniden başladı, bi baktım saat 14:15 14:20 arası bir şey. Ya dedim bunun etkisi geçti, ben aynı şeyleri hissediyorum yeniden. Yeniden başladım nerede kaldı bu epidural vs diye :) Sanırım tam olarak bu sıradaydı, açılmamı kontrole gelmişlerdi, 4,5 ya da 5 cm demişti doktor ve suni sancıyı biraz azalttılar. Derken efendim bir süre sonra anestezi uzmanı göründü kapıda, hayatımın en mutlu anlarından biriydi sanırım :) Epidurali yaptı, o anda ben de bir tüy kadar hafifledim. Allah’ım ne mucizevi bir şeydir o epidural :) Epiduralden çok kısa bir süre sonra da zaten açılmamı yeniden kontrole geldiler, hoop 7,5 cm dediler ve suyum patlatıldı. Denildiğine göre eğer epiduralden önce olsaymış bu açılma kontrolü, epidurali vermezlermiş, Allah’ım neyse ki öyle bir şey olmadı :) Saat 5 gibi kendi doktorum geldi ve bulunduğum oda bir anda bir doğumhaneye dönüştü. Yukarıdan bir şeyler indi, ayaklarım kalktı. Doğum esnasında çok başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim maalesef. Baya zorlandım, hadi hadi hadi derken saat 17:26’da oğlum dünyaya gözlerini açtı :) Minik bir battaniyeye sarıp hemen verdiler göğsüme doğru. Bu esnada canımızı sıkan bir şey oldu maalesef. Kaan’ın anne karnında son zamanlarda aldığı bir pozisyondan dolayı sağ ayağı böyle arkaya doğru kıvrılmış çıktı. Doktorlar direk olarak bunun anne karnındaki pozisyonundaki duruşundan kaynaklanmış olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediler ama tabii özellikle annem ve eşim baya tedirgin oldu. Ben hiç korkmadım esasen. Yani hiç kötü bir his olmadı içimde. Doğum sırasında orada olan çocuk doktoru da kötü bir şey olmadığını düşündüğünü söyledi ama yine de sabah ortopediste gösterilmesinin iyi olacağını söyledi. O gece Kaan maalesef biraz kusmuş olduğu için gözetim odasında kaldı L Ben de zaten böyle olmasını istedim. İki saatte bir annem ve ben hemen karşımızdaki gözetim odasına giderek Kaan’ı besledik :) Sabah erkenden doktorumuz hastaneye geldi, eşim de geldi. (Gece annemin benimle kalmasının daha iyi olacağını düşündük ki gerçekten de öyle oldu, annem sağ olsun çok kolaylık sağladı benim için.) Ortopedi doktoru da hiçbir problem olmadığını söylemişti. Eşim, annem ve doktorum birbirlerine sarılıp ağladılar :) Benim içimde hiçbir kötü his yoktu gerçekten, yani gece de hiç aklıma gelmedi bir sorun olabileceği, ama annemler sabaha kadar uyumamış. Neyse ki kötü bir haber de gelmedi ve mutlu mesut çıktık hastaneden :) Bu arada Kaan Amerika’da 29 Mayıs 17:26 da doğdu ama Türkiye’de zaman 30 Mayıs 01:26 idi :) Ben ikisini de doğum günü olarak kabul ediyorum :)